Mona Lisa’nın büyüsü nereden geliyor?

Bugün Louvre Müzesi’nde olağanüstü güvenlik önlemleriyle korunmakta olan bir porte çizimi değilmiş de, sanki kanlı canlı karşımızda ellerini birbirinin üstüne koymuş oturur gibi görünen Mona Lisa’nın büyüsü bence cildinin olağanüstü ışıltısından, parlak bakışlarından ama en çok da dudaklarındaki o belli belirsiz tebessümden ileri geliyor. Sadece dudaklarına odaklandığımızda gülümsediği pek anlaşılmıyor. Ama bakışlarımızı gözlerine ya da yanaklarına kaydırdığınızda aslında dudaklarındaki o belli belirsiz gülümsemeyi yakalayabiliyoruz.

Eğer Leonardo da Vinci, Mona Lisa’nın dudaklarını bugün sosyal medyada, televizyonda, hatta sokakta çok sık karşımıza çıkan, insan anatomisinin sınırlarını zorlayan, duygulanımdan kopuk, sürekli aynı gerçek dışı ifadeyi taşıyan dudaklardan biri gibi resmetseydi, Mona Lisa hala Mona Lisa olmazdı.

Leonardo da Vinci aynı zamanda çok iyi bir anatomistti. Beynimizin mutluluğumuzu, kızgınlığımızı, üzüntümüzü, hayretimizi ve daha pek çok duygumuzu hangi kas hareketlerine aktardığını ve böylece dudaklara çeşit çeşit farklı mimiği nasıl kazandırabildiğini çok iyi çözmüştü. “Güzel” ve “estetik” tanımını elle tutulur, ölçülebilir hale getiren altın oranı eserlerinde ustalıkla uyguluyordu. 

Dudakların daha feminen ve çekici görünmesi için en önemli yardımcımız dudak dolguları. Dudağa dolgu uygulamasında rahatsız edici sonuçların önemli bir nedeni tam da bunu hedeflerken aksine doğallıktan uzaklaşılması. Burayı biraz açalım. Dudaklar nasıl doğal olur ve nasıl doğal kalır?

Birincisi, uygulama sonrası görünüm Mona Lisa’da olduğu gibi, yüzün harmosine uymalı. Yüzdeki diğer yapılarla orantıları uyumlu olmalı. Üst dudak her zaman alt dudaktan biraz daha ince olmalı. Altın oranı uygulamak istersek, alt dudak yüksekliği üst dudağın 1.6 katı olmalı. Yani ince üst dudaklar nasıl çekici algılanmıyorsa, alt dudaktan daha iri bir üst dudak da aynı şekilde rahatsız edici oluyor.

İkincisi, bir odadan içeri önce dudaklar sonra yüz girmemeli. Dudaklar, yüze yandan bakıldığında burun ucundan çeneye uzanan izafi çizgiyi asla taşmamalı. Üst dudak 4 mm alt dudak 2 mm bu çizginin gerisinde kalmalı. Aksi durum bir kadını daha feminen, daha güzel ve çekici göstermek yerine sağlıksız bir görünüm yaratabilir hatta bir çizgi roman karakterine dönüştürebilir.

Üçüncüsü yaşla uyumlu olmalı. Gençlerde önceliğimiz dudak dolgusu olabilirken belli bir yaşın üstünde yüzün geneline uygulanacak dokunuşlarla birlikte dudağa geçilmesi daha doğru olur. Dudaklara hacim kazandırmak, sınırlarını biraz daha belirginleştirmek, içe kapanan dudakları biraz daha açmak, ince bir üst dudağı biraz daha belirginleştirmek ve nem vermek amacıyla gençlerde tek başına dudak dolgusuyla tatminkar bir sonuç elde edilebilir. Ancak yaş aldıkça kemik yapılarımız, yumuşak dokumuz ve cildimiz değişiyor. Dudaklar da bu değişimden nasibini alıyor. Genel değişiklikleri göz ardı edip sadece dudaklara odaklanırsak yaşla uyumlu olmadığı için rahatsız edici şekilde dikkat çeken dudaklar ortaya çıkabilir. Yüzü bir ev gibi düşünürsek eğer, dudaklar da bu evin kapısı gibi görülmeli. Eğer evin dış cephesini, çatısını, pencerelerini düzeltmeden sadece kapıya odaklanırsak, en şık kapıyı bile kullanmış olsak evin geneliyle uyumu olmadığı için yakışmayacaktır. Belli bir yaşın üstünde önce yaşlanma bulgularıyla ilgilenmek, ancak bundan sonra, dudaklar için bir şeyler yapmak daha doğru olur. 

Sonuç olarak, yaş ve cildin genel durumu göz önünde bulundurularak dudak dolgusu uygulamalarıyla dudaklara nem vermek, hacim kazandırmak, sınırlarını biraz daha belirginleştirmek, içe kapanan dudakları biraz daha açmak, yani daha belirgin ve feminen dudaklar elde etmek ve bunu yüzün genel harmonisini ve orantılarını bozmadan, doğallıktan uzaklaşmadan, kişiyi bir çizgi film karakterine dönüştürmeden sağlayabilmek mümkün.